• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Giza Piramitleri
    • Mısır
    • Machupicchu
    • Peru
    • Perito Moreno Buzulu - Patagonya
    • Arjantin
    • Taman Negara
    • Malezya
    • Amazonlar
    • Güney Amerika
    • Kukulkan Piramidi
    • Meksika
    • Java Adası
    • Endonezya
    • Mui Ne
    • Vietnam
    • Annapurna Ana Kamp
    • Himalayalar, Nepal
    • Ha Long Bay
    • Vietnam
    • Uyuni Tuz Çölü
    • Bolivya
    • Batu Cave
    • Malezya
    • Boracay
    • Filipinler Boracay
    • Sky Mirror
    • Malezya



İnsan kısa sürede neleri keşfedebilir? Yol aldıkça kendini, kültürünü, unuttuklarını,

belki de sadece
keşfetmenin hazzını...


Eğer kendini arıyorsan yönünü dağlara çevir, dağlarda gözlerini kapat, kulaklarınla
gör. Ağaçların fısıltılarını, böceklerin seslerini dinle. Binlerce yıllık uygarlıkların izini sür.
Keşif yolculuğu için yoldan çıkmaya hazır ol!
 Melih Eriş

.................................................
GEZİ YAZILARIM
MELİH ERİŞ REHBERLİĞİNDE GEZİLER
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam109
Toplam Ziyaret348449

TİBET - ÇİN 1


DÜNYANIN ÇATISI GİZEMLİ TİBET



Çocukluğumdan beri hayal ettiğim bir bölge olarak hep hafızamda yer etmişti Tibet. Büyüyünce gideceğim derdim. Tibet’le ilgili yazılı basında çıkan haberleri keser biriktirir, belgesellerini izlerdim. Yirmili yaşlarda başlamıştım gezmeye ve yaş oldu 45 ve halen gidememiştim, Tibet Platosuna… Kaç kez de kıyısına kadar gelmiştim (Nepal)! Ama bir türlü geçemiyordum bu tarafa, tam gideceğim derken, sınırlar kapanıyor, tam derken iç çatışmalar çıkıyor ve 2007 Mayıs ayında nihayet çocukluk özlemime doğru yola çıkmıştım. Tibet Everest’in eteklerinden sanki bana sesleniyordu. “ Bu sefer erteleme, bir kez daha şansın olmayabilir” Ama beni bunlardan daha çok endişelendiren, çetin doğa koşuları ile baş edemeden çok aradığım Tibet’i bulamamak, yani geç kalmış olmaktı!
 
Hayalimde bir Tibet vizyonu vardı ama dile getirmek zordu. Sadece o ülkede ki insanların sabırları, hoşgörüleri, vazgeçmedikleri inançları ve yüzlerinde eksik olmayan gülümsemeleri, yaşadıkları platonun dünyanın çatısı olması, oksijenin bize göre azlığı, basıncın yüksek olması, Himalayaların eteklerine kurulmuş yaşam formları mı Tibet Platosu insanlarını bu derece sakin yapıyordu? Yoksa yaşamın ve insanın gerçekten çok değerli olduğunu anlatan “BUDDHA” mı etkili olmuştu?
 
“Uzay var oldukça, hisseden varlıklar var oldukça,
O zamana dek ben de var olabilirim
Ve dünyanın acılarını uzaklaştırabilirim” Buddha…
 
Bir zamanlar ülke statüsünde olan Tibet, 1959 yılından bu yana Çin toprakları içinde yer almaktadır. Tibet bayrağı asmak ve taşımak kesinlikle yasaklanmış durumda. Turistlerinde buna uyması özellikle istenmektedir. Aksi davranışlarda bulunursanız sınır dışı ediliyorsunuz.

Tibet’i daha çok Dalai Lama’ların ülkesi olması ve Budizm’in ön plana çıkmasıyla tanır hale gelmiştik. Bugünlerde 14. ve son Dalai Lama olan Tenzin Gyatso Tibet halkının ruhani ve dünyevi lideri olarak kuzey Hindistan’da Himalaya eteklerinde Dharamsala’da yaşamını sürdürmektedir.
 
Dünyanın en yüksek dağları ile çevrili olan Tibet Platosunu ortalama yüksekliği 4500 rakımdır. Gezilmesi için en uygun aylar nisan, mayıs ve haziran aylarıdır. Gündüzleri 20-25 dereceye varan sıcaklıklar akşamları 5-9 derece arası değişmektedir.
 
Tibet bölgesinin nüfusu 2 milyon kadardır. Bölgenin tamamı Budizm’e bağlıdır ve resmi dilleri Tibetçedir. Bu dilin kökeni kadim Hint dili olan Sanskritçedir.
 
Tibet Platosuna geldiğiniz ve gezmeye başladığınızda bilgi sahibi olmanız gerekmektedir. Tibetli rehberlerin yeterli bilgiye sahip olmadığını ve bazı yerlerde yanlış bilgiler verdiğini gözlemliyorum. Ara sıra müdahale etmiyor da değilim.
 
Katmandu’dan 1,5 saatlik bir yolculuk sonrasında Çin topraklarına varıyorum. Gonkar havaalanı çölün ortasına kurulmuş bir düzlükte yer alıyor ve etrafta yerleşim birimi gözlemlenmiyor. Çeşitli giriş evrakları doldurduktan ve sıkı bir kontrolden sonra gümrük kapısından çıkabiliyoruz.
 
Havaalanından dışarı adımımı attığım anda bir anda şok geçirmemek imkansız! Son derece modern bir havaalanı, lüks arabalar, şık giyimli insanlar, düzgün yollar. İlk iniş Çin topraklarındasınız ona göre izlenimi vermişti. İnsanların kafasındaki hayal ettikleri Tibet izlenimini silmek için yapıldığı açıkça belliydi. Yollarda 60 km sınırı var ve  şoför buna uyuyor. Böyle olunca da Lhasa’ya varış biraz gecikiyor. Yollar çift şeritli ve olabildiğince düzgün. Anlayacağınız göz boyama devam ediyor. Yaklaşık yarım saat sonra bir yerde duruyoruz. Rehberimiz yolun karşı tarafına geçiriyor bizi ve bir kayanın etrafından dolanarak Buddha’nın kayalara oyularak yapılmış devasa renkli kabartmasını gösteriyor. Yanında da ayrıca üç adet minyatürü yapılmış. Budistlerin ibadet yerlerinde biri olduğunu söylüyor. Buraya Buddha Shakmuni diyorlar.
 
Lhasa (Tanrıların Ülkesi)
Lhasa, Tibet dilinde “Tanrıların ülkesi” anlamına geliyor. Yılın 300 günü güneş eksik olmadığından “Güneş Şehri” olarak da anılıyor.  Deniz seviyesinden 3650 metre yükseklikte olan Lhasa dünyanın en yüksek şehri olarak biliniyor. Lhasa hem bölgenin politik, ekonomik ve kültürel yönetim merkezi hem de Tibet Budizm’inin gizli merkezidir. 200.000 kişi yaşıyor Lhasa’da.
 
İki buçuk saat süren yolculuk sonrasında Tibet’in baş şehri olan Lhasa’ya varıyoruz. Tibet mi dedim, pardon Çin demeliydim. Her taraf pırıl pırıl ve modern. Caddelerde korna sesi yok. Bir tek İngilizce tabela, levha yok, hepsi Çince ve Tibetce yazıyor. Binalar oldukça düzgün ve araçlarda. Her yerde modern taksi ulaşım araçları, bisikletler için yapılmış özel yollar. Geniş bulvarlar, çok katlı alışveriş merkezleri, elektronik mağazaları, güzellik salonları, fastfood, lüks restoranlar ve gece kulübü ve barlar tarihi Lhasa kentinin dokusunu modern bir görünüme sokuvermiş.
 
Ama değişmeyen bir şey gözlemliyorum ve içim rahatlıyor. Sokaktaki Tibetliler, ellerinde dua çarkları ve tespihleri ile dolaşıyorlar, ara sokaklara doğru dalıyorlar. Sanıyorum Lhasa’da onların yoğunlukta yaşam yerleri olan Barkhor sokağına gidiyorlar…
 
Lhasa UNESCO tarafından dünya mirasları koruma kapsamına alınmış bir şehir. 80 adet tapınak koruma altına alınmış ve bakımları yapılmakta. Lhasa’da kaldığım süre içinde önemli olanlarını ziyaret ediyorum. Potala Sarayı, Jokhang Manastırı, Sera Manastırı, Norbulinka Parkı.
 
Lhasa-Barkhor Sokağı
Tibet’in gerçek kalbi burada atıyor. Bu arada zaman farkından dolayı hava oldukça geç kararıyor. Türkiye saat diliminden 5,5 saat ileriler. Gece saat 10 a doğru hava kararıyor. Barkhor sokağı Tibet yerel tarzında inşa edilmiş olan eski yapıları barındıran bir sokak. Renk, cümbüş, satıcılar, pazar, ibadet edenler, turistler ne ararsanız görmeniz ve bulmanız mümkün olabilir. Bu sokağa ulaşmak için dar sokakların bulunduğu evlerin arasından geçerek ilerliyorsunuz. Tibetli Müslüman topluluğu da burada yaşamlarını sürdürmektedirler. Başlarında bildiğimiz beyaz takkelerle dolaşıyorlar. “Selamünaleyküm” faslını geçtikten sonra bir de hiç düşünmediğim ibadet için cami ile karşılaşıyorum. İlerleyen saatlerde ezanın sesini işitmekte hoş olmuyor değil hani.
 
Barkhor sokağında, Tibetli satıcıların eşi benzeri görülmeyen el işlerini tezgahlarda bulabilirsiniz. Jonkhang Manastırının olduğu meydana yürüdükçe kalabalık her geçen dakika artıyor. Sokak aralarından gelen Tibetliler manastırın etrafında dönmeye başlıyorlar. Burası yüzyıllardır Budist keşişlerin ellerinde dua çarkları ile Jonkhang Manastırının etrafını tavaf ettiklerinden söz edilir. Budist keşişler bu sokağı yürüyerek veya bedenleri ile saat yönünde dönerek gece yarısına kadar tavaf ediyorlar. Bu sokak Lhasa’ya gelen bütün turistler tarafından muhakkak ziyaret ediliyordur. Pazarında sebze ve meyveleri bile o kadar canlı ki, alıp yemek istiyorsunuz.

Lhasa-Jokhang Tapınağı
Bu tapınak Barkhor sokağında bulunuyor. Sabah saatlerinde turistlerin ziyaretine açık. Bunun dışında Budistlerde günlük ritüellerini yapıyorlar tapınak önünde ve içinde. Tapınağa girerken birçok Budistin namaz duruşuna çok benzer bir bedensel hareketle ibadet ettiklerini gözlemliyorum. Bunun bir zamanı yok, içlerinden gelene kadar ve yeterli gördükleri zamana kadar yapıyorlar. Dışarıdan bakıldığında büyüklüğünü göremediğim Jonkhang manastırı hakikaten büyüleyici bir atmosfere sahip. M.S 647 yılında inşa edilen tapınak zamanla Budistlerin spiritüel merkezleri haline gelmiş. Lhasa dışından gelen birçok Tibetli burada günlerce kalıp ayinlerini yapmaktadırlar.
 
Tapınak üç katlı yapılmış ve 13. Dalai Lama’nın da yazlığı olarak kullanılmış zamanında. Tapınağın içinde birçok odacık bulunmakta, her odada o zamanın kralının ve Buddha’nın statüleri bulunmakta. Budistler bu odaların tamamını tavaf edip bağışlarda bulunuyor. Tapınağın içinde her yerde sıkıştırılmış paralar görebilirsiniz. Budistler dua ettikten sonra kabul için bağışta bulunuyorlar. Bu bağışlar toplandıktan sonra tapınakların bakım ve onarımları için kullanılıyormuş. Dikkatimi çeken bir konu daha olmuştu, Budistlerin ellerinde termoslar içinde de eritilmiş tereyağları var. Yanan mumların üzerine sürekli dökerek ateşin sürekliliğini ve hiç sönmemesini sağıyorlar. Sönerse Buddha’nın öğretisinin de biteceğine inanıyorlar. Aynen dua çarklarını sürekli çevirip Buddha’nın sözlerinin tüm evrende dolaşmasını sağladıkları düşündükleri gibi. Jonkhang tapınağı içinde yüzlerce Buddha heykelleri ile karşılaşmanız mümkün. Tapınak içerisinde fotoğraf çekmek yasak.
 
Budistler için tüm dini törenler burada başlar ve son bulur. Günün ilk ışıkları ile başlayan törenler gün batımına dek sürer. Nirvanaya giden yol egoyu yok etmekten geçer. Budistler haftalar ya da aylar süren yolculuklarında yüzlerce km yi yerde secde ederek ulaşırlar Jonkhang Manastırına. Kültürlerini ve dinlerini yaşatma savaşı veren Tibetli Yörükler, hacılar, kadın, erkek Budist keşişler ellerinde dua çarklarını saat yönünde döndürerek tavaf ederler. Dudaklarında dökülen ulusal marşa dönüşmüş “Om Mani Padme Hum” her adımda Karma yasasına adımlarını daha da perçinler. Bu çarkları sürekli döndürmelerinin nedeni, çarklar döndükçe Buddha’nın sözlerinin gökyüzüne ve yeryüzünün her noktasına yayılıp dünyayı aydınlattıklarına inanmalarıdır. Eğer çarklar durursa Buddha öğretileri de duracaktır. Zaten Tibet Budizm’inin ana felsefesi de 24 saat ibadet etmektir.
 
Lhasa-Sera Manastırı
Lhasa’nın kuzey sırtlarında Sera Uze dağının eteklerine kurulmuş Tibet Budizminin Gelugpa tarikatına ait bir manastırdır. Bu arada Tibet Budizmi içinde de bazı bölünmeler olmuş ve dört ayrı mezhep ortaya çıkmış. Sırası ile Gelugpa, Nyima, Skyas, Kaguy.
 
Sera Tibetçe “Vahşi Gül Bahçesi” anlamına geliyor. Bu tapınakta verimli yaban gülü ağaçları yetişmektedir. Sera Tapınağı Tibet’te bulunan üçüncü büyük tapınak unvanına sahiptir. M.S 1419 yılında Gelugpa tarikatının kurucusu Tsong Khapa' nın müritleri tarafından inşa edilmiştir. Bu manastırın içinde halen öğretime devam eden üç büyük Budizm okulu mevcuttur.
 
Sera manastırının içine turistler için ayrılmış bir demir kapıdan geçerek giriliyor. Esasında tapınak 1.150.000 m²lik bir alan kurulmuş, ufak bir köy görünümünde. Daha sonradan fark ettiğimde o demir kapının dışında birçok yerden de giriş çıkış yapılıyor. Sokak aralarından geçerek ve halen yerleşimlerin devam ettiği manastırı geziyorum. Manastırın içine girdiğimde aynı sessizlik ve huzur karşılıyor. Birçok yerde dua eden Budist keşişler ve Buddha heykelleri görmek istediğim görüntüyü tamamlar gibiler. “Om Mani Padme Hum” (Lotus çiçeğinin içindeki cevher kutlu olsun) ve dua tekerlekleri çevriliyor her yerde.
 
Bir de Tibet’te her yerde karşılaşacağınız renkli bayraklar süslüyor evleri, sokakları ve manastırları. Bu bayrakların üzerinde Tibetlilerin kutsal kitaplarından alınan dualar yer alıyor. Dualar rüzgarla savrulup Buddha’ya geri döneceklerine inandıkları bu bayraklar beş renkten oluşuyor ve beş elementi temsil ediyorlar. Yeşil-Suyu, Kırmızı-Ateşi, Mavi-Havayı, Sarı-Toprağı, Beyaz-Eteri. Yapmış olduğumuz bütün yol boyunca bu bayrakları bütün evlerin damlarında görebildik.
 
Sera Manastırı çok geniş bir alana yayıldığı için gezmek de oldukça zaman almıştı. Bir tapınağa çıkarken yan yana üç merdiven dikkatimi çekti. Ortada bulunan zincirle kapatılmıştı. Nedenini sordum rehbere, sol merdiven çıkmak, sağ inmek için kullanılıyor. Ortadaki ise zamanında Dalai Lama’nın kullandığı basamaklarmış.
 
Potala Sarayı
Her gün sınırlı sayıda ziyaretçi alıyorlar ve gezebilme izniniz tam 1 saat. Tur acentesi daha önceden isimleri bildiriyor ve şu saatte geliyoruz diyor. Girişte isimler tek tek kontrol ediliyor. İçeri girdiğinizde ise hızlı bir tur başlıyor. Neyse ki tırmanılan basamaklar zaman kapsamı içinde değil. Yaklaşık yarım saat sürüyor yukarıya tırmanmak. Yukarıdaki görevli giriş saatini yazıyor ve bir kağıt veriyor. Çıkışta da bu kağıdı zaman açısından kontrol ediyorlar. Rehber yönlendiriyor.
 
Potala Sarayı Lhasa’nın sembolü haline gelmiş. Lhasa vadisinden 130 metre yükseklikte Marpo tepesine konuşlandırılmış. Tibet’teki en etkileyici anıtsal yapılardan biri ve aynı zaman dünyadaki en popüler antik eserlerdendir. Potala Sarayının inşası M.S 647 yılında 5. Dalai Lama tarafından inşasına başlanmış 50 yıl kadar sürmüştür. Potala Sarayının inşasında yapı malzemesi olarak ahşap ve taş kullanılmış, çatıları ise altınla kaplanmış. Boylu boyunca uzanan bir fil görünümünde 13 kat olarak inşa edilmiştir. 13. Dalai Lama tarafından da bugünkü haline getirilmiştir. Şu an bin odası mevcuttur. Potala Sarayı eski Tibet’in dini ve politik merkezi olmuş ve Dalai Lama’nın kışlık sarayı olarak hizmet vermiştir. Tüm Dalai Lama’ların hayatına hem de politik ve dini kararlara tanıklık yapmıştır.
 
Gezebildiğim mekanlar arasında, son Dalai-Lama’nın yatak odası, banyosu, toplantı salonu, politik kararların alındığı mekanlar, bir çok Dalai Lama’nın bulunduğu mezar kompleksleri. Zamanın en önemli Dalai Lama’sı olarak bilinen 5. Lama Khundung’un mezarı en ihtişamlı olanıdır. Beyaz saray ve kırmızı saray salonları ve Buddha’nın birçok boyda yapılmış heykelleri. Buddha’yı üç ayrı zaman diliminde tasvir etmişler.
 
*Geçmiş (past) Buddha heykeli, lotus pozisyonunda oturur biçimde
*Şimdiki (present)Buddha heykeli sandalyede oturur pozisyonunda
*Gelecek (future) Buddha heykeli ayakta sembolize edilmiştir.
 
Çin ordusu tarafından talan edilmeden önce çok zengin süslemelerin ve hediyelerin olduğu söyleniyor.
 
Koştura koştura gezdiğim saraydan akılda kalanlar sadece bunlar. Sarayı manzarası ise bugünkü yeni kurulmuş olan Lhasa şehri olmaktadır.
 
 
Lhasa-Norbulingka Parkı
Norbulingka, “Mücevherlerle süslenmiş bahçe” anlamına gelmektedir. M.S 1751 yılında Dalai Lama’nın yazlık evi olarak inşa edilmiş ve birçok politik ve dini aktivitelere sahne olmuştur.40 hektarlık bir alanda irili ufaklı Tibet tarzı inşa edilmiş 370 kadar odadan oluşan bir komplekse sahiptir. Bahçe dünyada eşi benzeri olmayan birçok çiçekle süslenmiş durumdadır. Son Dalai Lama’nın çocukken bu bahçede çok vakit geçirdiği söylenmektedir.

Norbulingka Parkı günümüzde Tibetliler tarafından festival ve tatillerde, yerel halk renkli kıyafetleri ile buraya gelerek çadır kurup yemek yiyerek, dans edip tüm gece boyunca şarkı söyleyip eğlenmektedirler.
 
Tibet Platosu gezi anılarımı iki bölümde toplamak istedim. Birinci bölümü genel tanıtım ve Lhasa gezisi, diğer bölüm ise karayolu ile ciplerle yaptığım unutulmaz serüven…

Tibet ile ilgili detaylı bilgiye ulaşmak için lütfen www.nepalgezi.com  sayfamızı ziyaret ediniz.
 
İkinci bölümde görüşmek üzere.
 
Hepiniz sevgiyle kalın.
 
Melih Eriş
 

Yorumlar - Yorum Yaz

MELİH ERİŞ GEZİLERİ



MELİH ERİŞ VINTAGE




GEZGİNİN SEYİR DEFTERİ
GRUBUMUZ





FACEBOOK SAYFAMIZ


TÜRK MÜHRÜ PROJEMİZ

 

Takvim
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Site Haritası