• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Giza Piramitleri
    • Mısır
    • Machupicchu
    • Peru
    • Perito Moreno Buzulu - Patagonya
    • Arjantin
    • Taman Negara
    • Malezya
    • Amazonlar
    • Güney Amerika
    • Kukulkan Piramidi
    • Meksika
    • Java Adası
    • Endonezya
    • Mui Ne
    • Vietnam
    • Annapurna Ana Kamp
    • Himalayalar, Nepal
    • Ha Long Bay
    • Vietnam
    • Uyuni Tuz Çölü
    • Bolivya
    • Batu Cave
    • Malezya
    • Boracay
    • Filipinler Boracay
    • Sky Mirror
    • Malezya



İnsan kısa sürede neleri keşfedebilir? Yol aldıkça kendini, kültürünü, unuttuklarını,

belki de sadece
keşfetmenin hazzını...


Eğer kendini arıyorsan yönünü dağlara çevir, dağlarda gözlerini kapat, kulaklarınla
gör. Ağaçların fısıltılarını, böceklerin seslerini dinle. Binlerce yıllık uygarlıkların izini sür.
Keşif yolculuğu için yoldan çıkmaya hazır ol!
 Melih Eriş

.................................................
GEZİ YAZILARIM
MELİH ERİŞ REHBERLİĞİNDE GEZİLER
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam132
Toplam Ziyaret372794

İZMİR - ALAÇATI

EGE'NİN İNCİSİ

Öyküsü nerede başlar nerede biter kimse bilmez, bilemez.

Bilinen bir alacalığın, bir allığın olduğudur. Bilinen yüzyılların öyküsünün taş duvarlarda, toprakta ve denizde gizlendiği.

Neydi Ege’nin incisi Alaçatı’yı bu kadar meşhur kılan?

Kimi zaman yarışların yenilmez bir Alaca atı olmuş öykülerde. Alaca at uzun yelesiyle rüzgarla yarışırmış. Alaca at hep denize karşı saha kalkarmış. Ve bir gün Alaca at şahlandığı denizin sonsuzluğuna koşmuş. Kimi zaman al yanaklı kara gözlü, uzun saçlı Alaca kızın aşkı olmuş öyküler. Alaca kız bağlarda üzüm toplar şarkılar söylermiş aşkına, onun hüzünlü sesini dinleyenleri üzer gözyaşı döktürürmüş. Aşkını denizde beklemeye başlamış Alaca kız, kimse bir daha ne Alaca kızı ne de aşkını görmüş. Anlatılan ayın parlak olduğu günlerde Alaca kız ile aşkı denizden çıkar dans ederlermiş. Ve öyküler alaca şehirde hep anlatılmış. Ilık rüzgarlı akşamlarda Alaca at ve Alaca kız bu öykülerle anımsanmış. Bu öyküler rüzgara ve denize karışmış. Bu öyküler anlatılır Alaçatı'nın yeni konuklarına. Bu öyküleri dinler konuklar rüzgardan ve denizden.

Alaçatı, İzmir’e 70 km Çeşme’ye 10 km mesafede şirin bir kasaba. Ege’nin gözde tatil beldesi. Tarihi taş evleri, onlarının zeminine saklanmış restoranların, ünlü marka dükkanların ve taş otelleri ile kusursuz bir ev sahipliği yapmaktadır gelen ziyaretçilerine. Kemalpaşa caddesi Alaçatı’nın yaz kış en hareketli caddesidir. Burada işletmelerinin çoğunun Alaçatı yerlisi tarafından işletmesi sokağa samimi bir ortam katmaktadır. Turşucu Erol amca, Midyeci Sevil, mısırcı, sakızcı, bademci derken kendinizi bir anda Alaçatı kahvesinin önünde buluveriyorsunuz. 70 lik delikanlıların oturduğu bu kahve görülmeye değer. Zaman durur gibi oluyor Alaçatı’da..

Taş duvarlardan yansıyan renkli ışıklarıyla aydınlanan çarşısının yanı sıra yılın dört mevsimi rüzgarına aşık eden sörf merkezi ile Türkiye’nin dört bir yanında konuşulur olmuş artık Alaçatı.

Önünüze iki zorlu seçenek çıkar Alaçatı'da. Ya masmavi sularda koşturan rengarenk Windssurf'lerin oyununa katılacaksınız ya da yorgun yel değirmenlerinin gölgesinde, Anadolu kültürünün yaşandığı renkli sokaklara dalacaksınız. Olasılıkla da kararı sizin yerinize, tepenizde yükselen güneş verecek kendinizi bir anda, küçük yat limanına ve Alaçatı koyuna ulaşan yolda bulabilirsiniz. Alaçatı'daki bütün dar sokaklardan, öteden beri görülen tek şey Alaçatı'nın girişindeki yeldeğirmenleriydi. Rüzgarın eskisi ve yenisi. İzmir- Çeşme otobanında hızla ilerlerken birden gözünüze yeldeğirmenleri takılır. “Bu değirmenlerin en önemli özelliği un öğütmektir”. Ardından taş binaları, çıplak tahta kollarıyla eski ve yorgun değirmenlerin sizi bir rüzgar ülkesine çağırdığını fark edersiniz. Bütün bunlara bir de denizin tuzlu ve serin kokusunun eklendiğini duyarsanız; Alaçatı'ya geldiniz demektir.

Tarihi çok eskilere dayanmamaktadır Alaçatı’nın. Yakın tarihimizde 16 yy da Anadolu'nun dış ticaret kapısı Çeşme yöresiydi. Özellikle Cenevizli tüccarlar Çeşme'nin karşısındaki Sakız adasına yerleşmişlerdi. Sakız Adası 1556 'da Osmanlıların eline geçince Çeşme ticari üstünlüğünü; o döneme kadar yalnızca Batı Anadolu ürünlerinin satıldığı, küçük bir ticaret merkezi olan İzmir'e kaptırdı. Anadolu'nun başlıca ipek üretim merkezi olan Bursa yöresinin ipekleri eskiden Çeşme yoluyla Sakız adasına gönderilirken tüm ticaret merkezi İzmir oldu. 1850'li yıllarda güneyi bataklık olan Alaçatı; zamanın Sadrazamının “Bataklığı kurutun!” buyruğuyla Alaçatı'nın güneyindeki tabii limana ulaşan bir kanal açılır. Ovalardan büyük hendeklerle drenaj sağlanarak bataklık kurutulur. Açılan kanal daha sonraları gemilerin yanaştığı bir liman olur. Bu çalışma için adalardan imar işinde çalışmak üzere Rum işçiler getirtir. Gelen Rum işçiler Alaçatı limanının 1000 m kuzeyinde yeni Alaçatı'yı inşa ederek yerleşirler. İşleyebilecekleri tarlaları olmadığı için, büyük toprak sahibi Türkler tarlalarını tesis edip işletmek ve bir süre sonra devretmek koşuluyla Rumlara verirler. Bir anlamda bu, yap-işlet-devret modelidir. İşletme sahibi Rumlar Alaçatı'da bağcılığı geliştirirler.

Günümüzden yüzyıl önce Alaçatı'dan şarap dış ülkelere ihraç edilirmiş Alaçatı şarabı dünyanın kaliteli şarapları arasında yerini almış. Bu yüzden Alaçatı kiliselerinin en önemli süsleme figürleri üzüm salkımlarıdır.

Damla sakızı ağaçları dünyada ender bulunan bir bitkidir. Ve bu ağaçlar Türkiye'de yalnız Alaçatı Belediyesi'nin korumasında ve 300'ün üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca Damla sakızından çok yönlü yararlanılmaktadır. Bu ağaçlardan lezzetli aromasıyla sakız reçeli ve eşsiz sakız rakısı yapılır. Eski Yunan doktorları, sakızdan kuduza, yılan sokmalarına, mide rahatsızlıklarına, bağırsak ve akciğer hastalıklarına karşı çeşitli ilaçlar yaparlardı. X. yüzyıldan sonra, sakızın ünü, Sakız Adası’nı aşarak yayılmış ve dünyada meşhur olmuştur. Alaçatı'da sakızlı dondurma yiyerek serinlemenin keyfine ise doyum olmaz. Alaçatı'da özel sakız yetiştirilen bahçeleri gezebilir, bu özgün yöre lezzetini dilediğinizce yaşayabilirsiniz.

Rotamı Alaçatı’dan bu beldeye bağlı Ildırı köyüne çeviriyorum. Yaklaşık 10km lik bir yol sonrasında. Ildırı köyü, tarihte Ionya adı ile adlandırılan, Batı Anadolu'nun orta kıyı bölgesinde önemli sahil yerleşmelerinden birisi olan Erythrai antik kentin kalıntıları üzerinde yer almaktadır. Köyde antik kent kalıntılarını bulmaya çalışıyorum. Kime sorsam “te orada, te orada” diyor fakat orasını bir türlü bulamıyordum. Tabelada koymadıkları için bulmak oldukça zor oldu. Dağa doğru çıkarken evlerin arasından geçerek ulaşabiliyorsunuz antik kente. Erythrai’nin manzarası gerçekten güzel ve görülmeye değer. Zaten burası içinde tarihte anlatılanlar hakkını veriyor. Erythrai Ionia'da Yunan şehridir. Truva savaşından sonra (MÖ. XI. yy.) Giritlilerle Pamphylia'lar tarafından kurulduğu bilinir. Kentin en önemli bölümü olan Akropol hakim bir tepe üzerinde yer almakta tiyatro ise harap bir haldedir. Tepe üzerinde yıkılmış bir kilise vardır. Bu tepeden günün her hangi bir saatinde bile uyumsuz manzaraları seyredebilmek mümkündür. Erythrai'nin doğası efsaneler yaratmıştır. Erythrai, Sbylla'nin doğduğu kent olarak tanınmaktadır. Ve tanrı Sbylla'ya ilham ve kehanet gücünü bağışlamıştır. Efsaneye göre Sbylla her birisi 110 yıl tutan dokuz insan ömrü yaşamış.

Geçmişten günümüze Ege'nin İncisi Alaçatı..

Hepiniz Sevgiyle kalın

Melih Eriş


Yorumlar - Yorum Yaz

MELİH ERİŞ GEZİLERİ



MELİH ERİŞ VINTAGE




GEZGİNİN SEYİR DEFTERİ
GRUBUMUZ





FACEBOOK SAYFAMIZ


TÜRK MÜHRÜ PROJEMİZ

 

Takvim
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.237534.3746
Euro36.906337.0542
Site Haritası