• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Giza Piramitleri
    • Mısır
    • Machupicchu
    • Peru
    • Perito Moreno Buzulu - Patagonya
    • Arjantin
    • Taman Negara
    • Malezya
    • Amazonlar
    • Güney Amerika
    • Kukulkan Piramidi
    • Meksika
    • Java Adası
    • Endonezya
    • Mui Ne
    • Vietnam
    • Annapurna Ana Kamp
    • Himalayalar, Nepal
    • Ha Long Bay
    • Vietnam
    • Uyuni Tuz Çölü
    • Bolivya
    • Batu Cave
    • Malezya
    • Boracay
    • Filipinler Boracay
    • Sky Mirror
    • Malezya



İnsan kısa sürede neleri keşfedebilir? Yol aldıkça kendini, kültürünü, unuttuklarını,

belki de sadece
keşfetmenin hazzını...


Eğer kendini arıyorsan yönünü dağlara çevir, dağlarda gözlerini kapat, kulaklarınla
gör. Ağaçların fısıltılarını, böceklerin seslerini dinle. Binlerce yıllık uygarlıkların izini sür.
Keşif yolculuğu için yoldan çıkmaya hazır ol!
 Melih Eriş

.................................................
GEZİ YAZILARIM
MELİH ERİŞ REHBERLİĞİNDE GEZİLER
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam91
Toplam Ziyaret345156

ANTALYA - FİNİKE - GÖKBÜK KÖYÜ

GÜNLÜK YAŞAYAN KÖY

Yolum bu köyden geçmeden önce Tahtacılar ve Alevilik hakkında açıkçası bu kadar detaylı bilgiye sahip değildim. Sadece okuduğum kitaplardan aldığım bilgilerle yetinmiştim ama bu gerçek insanları tanıdıktan sonra bu kültürün yavaş yavaş kayboluşunu görmek beni derinden üzmüştü.
 
Gökbük Köyü'nde yaşam günlük yaşanır ve yarın ne olacak kaygısı pek çok insanda yoktur. Bu yaşam felsefesini anlamak için Tahtacıların yaşamlarını ve düşüncelerini iyice özümsemek gerekir. 2000 yılından beri geldiğim bu yörenin yaşamını sekiz yıldır gözlemliyorum ve sonunda kaleme dökmeye karar verdim.
 
Antalya’nın Finike ilçesinden 23 km kuzeyde bir Tahtacı köyü olan Gökbük, Abdal Musa türbesinin bulunduğu Tekke köyüne de aynı uzaklıkta. 1270 nüfuslu. Çevresi Sarıkaya, Sirken Dağı, Kozak, Gülmez ile Kırlangıç Kırı arasına sıkışmış. Gökbük’e girerken sedir, çam, meşe, ardıç, sandal ağaçlarıyla turunçgillerin sarmaş dolaş olduğunu görebilirsiniz. Vadi konumunda kalmış bir bölgede kurulmuş olan Gökbük’de yeşil, yeşile uyumlu, kirli kiremit rengiyle evlerin çatıları sanki doğanın doğal bir parçası. Başgöz’den doğan Akçay’ın iki yanında evler ve renkler sevdalılar gibi birbirine sokulmuş. 
 
Gökbük Tahtacıları,   15-16. yy. dan  bu yana Toroslarda yaşayan Alevi Türkmenler, yerleşik hayata geçtikleri köylerde geleneklerini sürdürmüşler ve geldikleri toplumsal etkilerden kopmayarak yaşamlarını sürdürebilmişler. 
 
Anadolu’nun her yöresi gibi Antalya’da değişik kültürlerin inançların yan yana, iç içe yaşadığı bir kent konumundadır. Bu kentimizde yaşayanların bir kesimi Tahtacı adıyla anılmaktadır. Kentleşme ile birlikte birçok doğal güzelliğin yanında kültürler, inançlar da eski doğal yapılarını koruyamıyorlar. Biz gezginlere, fotoğrafçılara bu doğal güzellikler yok olmadan, yarınlara bunları yazarak, görüntüleyerek belgeleyip sunmak düşüyor. Bu sebeple, kısa alıntılarla tarihçesini anlatmaya çalıştığım Tahtacıların yaşamlarını gözlemlemek için uzunca bir süre kaldığım Gökbük köyünü kaleme almak istedim.
 
Bir Türkmen köyü olan Gökbük köyü insanlarının bu kadar cana yakın olmaları,  kendimi onlardan biri gibi hissetmeme sebep oluyor. Köy kahvesinde verdiğim kısa molada kahve sahibi Veli Işık ve eşi Suzan karşılıyor beni. Daha sonra sohbete köy muhtarı Elles Alkaç da katılıyor. Keyifli sohbet saatlerce sürdü diyebilirim.
 
Gökbüklüler kendilerini Oğuz Türklerinin Üçok kolundan ve 12 Türkmen oymağından Çaylaklardan sayıyorlar. Güneyden Toroslardan gelenleri Balabanlar diye adlandırıyorlar. Batıdan, Söke Aydın üzerinden gelenlere de Karalılar diyorlar. 
 
Gökbük’e ilk Tahtacılar 1400-1500 yılları arası gelmiş, Kattaş denilen yere yerleşmişler. Daha önce burada yaşayan Rumların yanında çeşitli işler yapıp yaşamlarını sürdürmüşler. Yavuz Sultan Selim'in zulmü, yerlerinden yurtlarından bir kez daha oynatmış. Korkularından ormanın içlerine sığınmışlar. Gökbüklü olmuşlar. Dedeleri Narlıdere'den Yanyatır Ocağı'ndan gelirmiş. Beş yıl kadar öncesi ara verdikleri cem törenlerini yeniden başlatmışlar. 
 
Oturduğum kahvenin duvarları, misafir olduğum evlerin duvarları konuk olduğum otelin, Hz.Ali, Hacı Bektaş Veli, Atatürk resimleri asılmış durumda. Cem evleri yok; ama evlerde cem yapmaktan kurtulma çabaları var. Kendi girişimleri ile yaptıkları köy konağının bir bölümünü cem evi olarak kullanmayı düşünüyorlar. 
 
Sohbetime bu köyde ilk tanıştığım Bernhard&Şükriye çifti ile devam ediyorum. Bernhard Avusturyalı ve 22 yıl önce bu köye yerleşip Gökbük’ün yerlisi olan Şükriye ile evlenir. O tarihten beri Gökbük köyünü turizm açısından kalkındıran çiftin birde “Arykandos Dağ Oteli” bulunmaktadır. Jeep safari, bisiklet turları, yürüyüş gibi faaliyetlerde de bulunmaktadırlar. Bir Tahtacı müzesi için 2850 m² yer ayırdıklarını, müzelik malzemelerini koruduklarını duyunca, duyduklarımı duyurma amacımdan dolayı mutlu oluyorum. Kaymakamlardan, Kültür Müdürü’nden ve tüm devlet kuruluşlarından haklı olarak yardım bekliyorlar. Derneklerin, vakıfların bir araya gelmesini istiyor Tahtacı gençler: "Bir kültür inanç ağırlıklı televizyon, bir radyo, ucuz, eğitici bir günlük gazete çıkarsınlar, parti parti bölünmesinler istiyoruz. Dernekler, vakıflar birleşirlerse güvenimiz artar. Günahımız birleşmeyenlerin boynuna" diyorlar. 

Gökbük’te ozanlık geleneği bitmiş adeta. Bir semah bile çalan çıkmıyor. Banttan dinlemek beni de kendilerini de üzüyor. Oysa üçeteklerini giymiş, köyün yaşlı genç tüm kadınları, kızları tülbentlerinin üzerine terlik takıyorlar. Alınlarındaki özgün takının adı çelgi. Çelginin altındaki renk renk desenlerle süslü yazma. Takıları gümüş ağırlıklı, genç kızlar gümüşlük adlı takıyı alınlarından, boy ve karanfil adlı bitkisel takıyı boyunlarından eksik etmiyorlar. Üstlerinde üçeteğin çeşitleri, adı da güzel; balkaymak. Balkaymağın içinde basmadan köynek. Üçeteğin altında ayakkabılarına kadar inen şalvar giyiyorlar. Doğanın, insana sevdalı felsefelerinin ve giysilerinin renkleri birbiriyle öyle barışık ki. 
 
Yaşama sevdalı Tahtacıların mezarlığı da görülmeye değer. Mezar taşlarının üzerine yazılmış manalı yazıları okumayı da ihmal etmeyin.
 
Çam ağaçları arasında kuş cıvıltıları ile yarım gün yürüyüş yapacaksınız. Göreceğiniz manzaralar karşısında büyüleneceksiniz. Bu şahsi bir görüşüm değil çünkü köye ilk kez gelenlerin ilk sorduğu soru 'satılık arsa var mı' oluyor. Köyü görmeye başladığınız ilk karelerde kırmızı kiremitli her biri en az 100 yıllık olan evler olacak. Daha sonra köyün tam ortasından geçen Akçay Deresinin su sesini duyacaksınız ve kendini göreceksiniz. Eğer bahar aylarında gelirseniz köyün yeşil örtüsü size merhaba diyecek. Köy Meydanına geldiğinizde her biri yaklaşık 1000 yaşında olan üç çınar ağacının altına kurulmuş çardaklarda yorgunluğunuzu atacaksınız. Köyde Doğal güzelliklerin yanında Kültürel güzelliklerde mevcut, Köyün geçmişinde Rumlar, Ermeniler ve Türkler beraber yaşamışlardır ve bu dönemden kalan iki tane su ile çalışan ancak şu anda bir nevi köy müzesi olarak kullanılan Değirmen ve Antika denebilecek kadar eski bir okul var. Bazı köy evleri de bir Etnografya Müzesi haline getirilmiştir. Hiçbir faaliyet ücretli değildir.
 
Gökbük’de yıllardır süre gelen bir “Şaman geleneği devam ediyor….PINGIDIK!!!
 
http://tr.wikipedia.org/wiki/P%C4%B1ng%C4%B1d%C4%B1k bu linkten takip edebilirsiniz.
 
Farklı rotalarda buluşmak üzere

Hepiniz sevgiyle kalın.
 
Melih Eriş

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz

MELİH ERİŞ GEZİLERİ



MELİH ERİŞ VINTAGE




GEZGİNİN SEYİR DEFTERİ
GRUBUMUZ





FACEBOOK SAYFAMIZ


TÜRK MÜHRÜ PROJEMİZ

 

Takvim
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Site Haritası