İnsan kısa sürede neleri keşfedebilir? Yol aldıkça kendini, kültürünü, unuttuklarını,
belki de sadece keşfetmenin hazzını...
Eğer kendini arıyorsan yönünü dağlara çevir, dağlarda gözlerini kapat, kulaklarınla
gör. Ağaçların fısıltılarını, böceklerin seslerini dinle. Binlerce yıllık uygarlıkların izini sür.
Keşif yolculuğu için yoldan çıkmaya hazır ol!
Melih Eriş
.................................................
GEZMEK BİR YAŞAM BİÇİMİDİR. Yeni yerler, yeni insanlar görüp tanımak insanın ufkunu genişletir, yaşamını renklendirir. Gezmek, bilgi ve görgüyü artırmak ve gözlem yapmak demektir. Geziler yaşama açılan pencerelerdir. İnsan gezdikçe ülkesini, dünyasını daha iyi kavrar ve dünya sanki küçülür. Gezmek, görmek ve yazmak, bilgi ve görgüyü de içinde barındırır. Gezgin kaşiftir bir yerde, korumasızlık, korku ve heyecan geziyi daha da zevkli yapar.
Seyahat bir çeşit “ibadettir” ve insanı olgunlaştırır. Bazen programsız ve süprizlerle dolu olması da ayrı bir zevktir. Geziler bazen uzun ve sıkıcı olabilir, zorluklar çıkabilir, hastalıklar ve daha akla gelmeyen bir sürü olumsuzluklar yaşanabilir. Ama geriye dönünce, tüm bunlar sadece hoş birer anı olur. Gezmek kişinin vizyonunu, hoşgörüsünü, üretkenliğini artıran bir okul gibidir. Gezen kişi, kendisini, yaşamı, dünyayı, diğerlerinden daha detaylı kavrar. Bu sayede kendi çizgisini çok daha belirgin ve tutarlı çizer. Yaşamın içine karışmış küçük detayları ve bu detaylarda saklanan mutluluğu yakalar. Bu da gezgini daha mutlu, çevresine karşı sevgi dolu, kendisiyle ve çevresiyle barışık, kendine güvenen daha başarılı ve üretken yapar. Unutmayın, güzellikler hep uzaktadır ve ayrıca her ülkede keşfedilmek ister.
Meksika'nın dar sokaklarında kaybolmak, Antartika’nın muhteşem doğası ile Himalayaların muazzam boyutlarına hayran olmak, Hindistan'da bir otelin peceresinde hırsızlık peşinde olan maymunlarla beraber uyumak, Güneydoğu Asya'da, Orta Asya'da bambaşka kültürlerden gelen yerli halklarla iletişim kurmak bir gezgin için unutulmaz tecrübelerdir. Aslında gezginler birer barış köprüsüdürler. Bu duyguları yaşayan sıradan bir insan bile bir daha asla eskisi gibi olamaz. Çünkü artık çok renkli ve zengin bir dünyanın kapılarını aralamışlardır. Bundan sonra hep daha fazlasını görmek ve öğrenmek ister. Bu tecrübeler hem kişiliği geliştirir hem de kişinin dünya üzerindeki konumunu anlamasına yardımcı olur.
Gezen kişi, yaşadığı ilginç ve sıra dışı tecrübeler sayesinde, kendini topluma ve bütün dünyaya karşı sorumlu hisseder. Gezgin gezdiği yerleri nasıl hatırlayacak? Hem sonra gezdiğini nasıl ispatlayacak? Gezgin gittiği her yerde her an fotoğraf çekimine hazırlıklı olmalıdır, hiçbir anı kaçırmamalıdır. Gezmek, geniş bir vizyon sağlar, hayatı tanıma sürecidir. Yurtdışında her şey “öteki” olur.
Gezmek, öğrenmek, dinlenmek, yaşama katlanmak ve dünyayı içimize sığdırmaktır.
Kimi insanlar vardır işleri gerekçesi ile dünyayı dolaşırlar, kimileri dünyanın dört bir yanında konferanslara katılırlar, bazıları aile ziyaretleri için seyahat ederler ve bazıları ise tatil için seyahat ederler fakat bunların hiçbiri gerçek anlamda seyahat sayılmaz. Yola çıkmak için yola çıkmaktır, evden ayrılmaktır seyahat, gezgin olmak bambaşkadır. Bir gezinin gerçekleşmesi için bir araya gelmesi gereken dört faktör vardır. Para, zaman, sağlık, ve istek. “İstek” bence en önemlisi! Sağlığı yerinde iken yola düşmeli insan. Çok fazla paraya da ihtiyacı yok aslında. Yola çıkan herkes bir şekilde geri döner. Hayallerinizi biran önce gerçekleştirin, ertelemeyin. Hayatın kendisi zaten bir yolculuk değil mi? Gezgin, kendi serüveninin kahramanıdır, bilgi taşıyıcıdır. Gezgin doğayı sever, barışçıldır. Gezgin bulunduğu ortamı tanımak ister. Gezgin farklı dillerden, dinlerden, geleneklerden, şarkılardan, danslardan, ritüellerden, sokak oyunlarından ve mektup kültüründen zevk alır. Gezgin, kertenkele gibi güneşe karşı yatmaktan, içki masasında sarhoşları dinlemekten, lüks bir lokantada uzun uzun yemek yemekten hoşlanmaz. Gezgin kentlerin arka sokaklarında dolaşır. Gezgin gerekirse peynir ekmek yer, parkta yatar, otostop bile yapar. Gezgin bakar, görür, anlar, öğrenir, öğretir ve yolların çağrısına uyar. Mütavazidir, gittiği ülkelerin kokusunu, kültürünü, insanlarını, değerlerini kendisine katmayı bilir. Gezgin, dertlerinden ve monoton bir hayatın getirdiği tüm sıkıntılardan uzaktır. Gezgin serüveni sever, birbirine benzeyen ruhsuz beton binalardan, birbirine bitişik sıvasız evlerden hoşlanmaz. Gezgin, insanların birbirine yakın olduğu ‘mahalle kültürü’nü sever. Gezi sırasında gazete okumaz, televizyon seyretmez, apayrı bir “gezi dünyasına” dalar. Gezgin oteldeki oda numaralarını hep karıştırır, sürekli pabuç eskitir, kopya kültüründen hoşlanmaz, renkli kültüre sahip çıkar. Gezgin yola çıkmak için her fırsatı değerlendirir. İyi bir yürüyüşcüdür gezgin; çünkü bir kenti anlamanın ve yaşamanın en iyi yolunun yürümekten geçtiğinin bilincindedir.
İnsan farkı ancak yürürken anlar. Ayakları sızlayana kadar dolaşır, yorgunluktan bazen bir otobüsün köşesinde, bazen bir motorun kuytusunda uyuklasa bile. Gezgin, pahalı giysiler yerine, yöreye özgün hatıra eşyaları satın almayı tercih eder. Gezgin lüks bir otelin havuz başında oturmak yerine, kentin kenar mahallelerinde dolaşmayı yeğler. Çünkü bir kentin ya da bir ülkenin sosyo-ekonomik yapısı, lüks otellerin havuz başında görülmez. Bir “dünya vatandaşı”dır gezgin. Tüm dünya insanlarına, uygarlıklarına ve kültürlerine, hiçbir ayrım yapmadan, ön yargısız yaklaşır. İnsanlarına ırk, din, dil, cinsiyet ve milliyet kalıplarının dışında “insan” olarak bakmayı bilir. Kendi kültüründen olmayan insanların geleneklerini, kültürlerini, dünyalarını anlamaya çalışır.
Gezgin için yabancı ülke yoktur, gittiği yerlerde yabancı olan kendisidir.
Melih Eriş