• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Giza Piramitleri
    • Mısır
    • Machupicchu
    • Peru
    • Perito Moreno Buzulu - Patagonya
    • Arjantin
    • Taman Negara
    • Malezya
    • Amazonlar
    • Güney Amerika
    • Kukulkan Piramidi
    • Meksika
    • Java Adası
    • Endonezya
    • Mui Ne
    • Vietnam
    • Annapurna Ana Kamp
    • Himalayalar, Nepal
    • Ha Long Bay
    • Vietnam
    • Uyuni Tuz Çölü
    • Bolivya
    • Batu Cave
    • Malezya
    • Boracay
    • Filipinler Boracay
    • Sky Mirror
    • Malezya



İnsan kısa sürede neleri keşfedebilir? Yol aldıkça kendini, kültürünü, unuttuklarını,

belki de sadece
keşfetmenin hazzını...


Eğer kendini arıyorsan yönünü dağlara çevir, dağlarda gözlerini kapat, kulaklarınla
gör. Ağaçların fısıltılarını, böceklerin seslerini dinle. Binlerce yıllık uygarlıkların izini sür.
Keşif yolculuğu için yoldan çıkmaya hazır ol!
 Melih Eriş

.................................................
GEZİ YAZILARIM
MELİH ERİŞ REHBERLİĞİNDE GEZİLER
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam116
Toplam Ziyaret377458

ALADAĞLAR-ORTA TOROSLAR / DOĞU AKDENİZ 2

KİLİKYA'DAN KAPADOKYA'YA UZANAN TARİHİ YOL

Eğer kendini arıyorsan yönünü dağlara çevir, dağlarda gözlerini kapat, kulaklarınla gör. Ağaçların fısıltılarını dinle, böceklerin seslerini. Binlerce yıllık uygarlıkların izini sür. Doğaya bir keşif yolculuğu için yoldan çıkmaya hazır ol!”

İnsan kısa sürede neleri keşfedebilir? Yol aldıkça kendini, kültürünü, unuttuklarını, belki de sadece keşfetmenin hazzını Kilikya’dan Kapadokya’ya uzanan tarihi yolu aşabilmek için biz de yoldan çıktık. Bu yolda zorlu dağlar, geçitler bizi bekliyordu. Zorlukların derecesini kestirebiliyor olsam da yıllardır içimi kemiren orta Toroslar ve Aladağları geçme hayalini gerçeğe dönüştürmek istiyordum.

Aladağlar: Türkiye'de dağ denince akla ilk Toroslar gelmektedir. Orta Torosların en çok tanınan bölümünü ise Aladağlar oluşturmaktadır. Aladağlar, Türk dağcılarının “O bizim tapınağımızdır” diye tanımladıkları Demirkazık (3756 m.) zirvesi bulunmaktadır. Yılın her mevsimi eğitim ve tırmanış amaçlı gelen dağcıların eksik olmadığı Aladağlar ülkemize gelen yabancı doğa sporcularının da mutlaka uğradığı dünyaca üne sahip dağlarımızın başında gelmektedir.

Dağcılığa bulaşmış kim olursa olsun, soluğu burada almıştır. Pozantı’dan Ankara yolunu 2 km takip ettikten sonra Kamışlı yönüne saparak Aladağlara doğru yön alıyoruz. Offroad insanın sınırlarını zorlama hissi veriyor. Doğaya baş kaldırmak ve aynı zamanda onunla uyum halinde hareket etmek, keyif veriyor. Doğanın bana, aşarak geldiğim onca ürkütücü manzara yanında, bir o kadarda güzellikler sunması hem heyecan verici hem de şaşırtıcı. Aladağlar önümüzde uzanmış beni bekliyor. Krom madenlerinin bolluğu ve rengi bu isimle anılmasına neden olmuş.

Kayseri, Niğde, Adana illeri arasında bulunan Aladağlar bitki örtüsü ve hayvan nüfusu bakımından zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Bu nedenle dağın 54.524 hektarlık bir bölümü 1995 yılında Milli park ilan edilmiş. Yüksekliği 4000m lerden 600m lere inen vadiler derin yarıklar oluşturuyor, bu vadilerin bir çoğu da geçit vermiyor. Yolumu birkaç kez değiştirmek zorunda kalıyorum. Yağmurun ve zamanın yıpranmasına dayanamayan yollar, bana teslim oluyor. Derelerden Aladağın zirvelerine bir çıkış benimkisi. Yol üzerinde bir çok isimsiz köyden geçiyor ve yönümü köylülere sorarak buluyorum. Bu tırmanışta yalnız değilim. Orta Torosların en yüksek zirvesi olan Demirkazık (3756m) beni izliyor.

Ecemiş, Kara Gedik köylerini geçerken Aladağlarda güneş ışınları süzülerek kayboluyor ve hava kararmaya başlıyor. Bu akşam Aladağlar bize geçit izni vermiyor.

Büyüksofulu köyüne geldiğimde hava karamış fakat sokaklar bir panayır yerini andırır gibi kalabalık. Bugün Şeker Bayramının ilk günü ve herkes sokakta bayramlaşıyor. Köyün içinden geçerken, bir köylüye “bu akşam sizin köyünüze misafir olmak istiyorum” diyorum. Köy halkından Mustafa Demircili ve ailesi bu akşam beni evlerinde ağırlıyor, yemekler çaylar ikram ediyorlar. Evde okunan mevlüte katılma şansı da yakalıyorum.

Kadınlar, erkekler ayrı odalara ayrılıyorlar. Mevlüt sonrası Mustafa, köy muhtarı ile tanıştırmaya götürüyor beni ve bu esnada köy halkından bir çok kimseyle hem tanışıyor hem de bayramlaşıyoruz. Anadolu insanı gerçek yüzünü burada da hissettirtiyor. Bu içten davranış, bu misafirperverlik şehirlerde görmeye alışmadığımız davranışlar. Halen canlı ve tap taze yaşanıyor buralarda Toroslar sürprizlerine devam ediyor.

Büyüksofulu Köyü Sabah erkenden kalkıp ev halkıyla birlikte büyük bir emekle hazırlamış oldukları “sıkma” lar eşliğinde kahvaltı yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra, Mustafa bize çevredeki tarihi yerleri ve güzellikleri göstermek istiyor, ben de hayır demiyorum.

Büyüksofulu köyünün, tarihi Roma dönemine kadar uzanıyor ve o dönemdeki adı Midilli imiş. Kentin nüfusunun 60000-70000 civarında olduğu tahmin edilmekte. Türkler Anadolu’ ya geldikten sonra şehrin ismi bir dönem Çeceli olarak anılmış. Mustafa bir rehber edasında anlatmaya devam ediyor; Köyümüzde eski tarihten sonra yaşam belirtilerinin tekrar oluşması, Adana ilinin Sofulu beldesinden uzun yıllar önce birkaç sülalenin buraya gelip yerleşmesiyle gerçekleşmiş. Yaşlılarımızın anlattıklarına göre 350-400 yıl önce Sofulu beldesinde büyük bir kavga olmuş. Bu kavga üzerine Sofulu (Adana) beldesinde yaşayanların büyük çoğunluğu buradan ayrılıp köyümüzün şimdiki sınırlarının en yüksek yerlerinden Çemberatan Mevkiine yerleşmişler. Bir yıl kadar Çemberatan mevkiinde kalmışlar buranın hem çok yüksek, hem de kışın çok soğuk olması üzerine şu an köyün bulunduğu yere gelip yerleşmişler. İsmini Büyüksofulu koymuşlar. Köye bu ismi kimin ve neden verdiği bilinmiyor. Gerçekten ismi kadar da büyüktür köyümüz. Günümüzde 450-500 civarında hane bulunmaktadır. Köyümüz Adana ili, Aladağ ilçesine bağlıdır.

İşa Kalesi (Eğni Gözü) :Aracımı bıraktıktan sonra bir müddet orman içinden yürüyerek ulaşabiliyorum. Kalenin dış surlarının bir kısmı yıkılmış, dış cephesi dörtgen taşlarla kaplanmış, duvarların yapısında ise yontulmuş taşlar kullanılmış. Kalenin doğu tarafı tamamıyla uçurum olup yerden yüksekliği yaklaşık 110m. Bu kalenin karşısındaki taşlık tepe köylü tarafından İslam kalesi olarak nitelendirilmekte. Kuzey tarafında Karanfil dağı, güneyinde ise Eğni gözü yaylası var.

Ayrıca İşa kalesi ve Tamrut Kalesi birbiriyle bağlantılıymış. Savaş ve olağanüstü durumlarda buradaki nöbetçi askerler ateş yakarak birbirleriyle haberleşiyorlarmış.

Tamrut (Alişe Kale, Aladağ’ın batı tarafında, Eğlence Suyu’nun vadi girişinde. Kale Karsantı Vadisi’ni uzunlamasına çevreleyen sert kayalıklar üzerine kurulmuş. Etrafını dik yamaçlar çevreliyor. Kalenin dış surları, kayaların yapısına göre birden fazla kıvrımlar gösteriyor. Kapı ve kapının çevresi ise özel işlenmiş taşlardan yapılmış. Kapının üstünde dış cephede kalker taşından altı satırlık bir yazılı kitabe bulunmakta. Fakat ne yazdığı konusunda hiç kimsenin bir fikri yok! Bu güzel anlatımdan sonra Mustafa’yla vedalaşarak Aladağlar yolculuğuma devam ediyorum.

Bugün Acısu yaylası, Hacer boğazını, Kapuzbaşı şelalelerini, Zamanti kanyonunu aşıp Kapadokya’ya varmaya çalışacağım. İlk durağım Aladağ ilçesi oluyor. Aladağlar içinde Aladağ kasabası..Buradan sonra gene yoldan çıkacağım için gideceğim yön hakkında ön araştırma yapmak amacıyla duruyorum. Hoş bir kasaba, manzarası da harika. Biraz araştırma yapınca ilginç bilgilerle karşılaşıyorum.

Aladağ ilçesi, kuzeyde Toros dağları, doğu ve güneyden Seyhan nehri ile çevrelenmiş. Demirkazık  dağı  3756 rakımı ile Torosların en yüksek zirvesi olarak Aladağ sınırları içerisinde bulunmaktadır. Aladağ İlçesi, tarihi ilk çağlara kadar uzanıyor. Eti, Roma, Bizans devirlerini geçiren bölge, M.S. 12. yy. da Anadolu’ya gelen Türklerin yurdu olmuş. Selçuklu arşivlerinde, Anadolu’ya bir “Vatan Garibi” olarak gelen bir kısım Türkmen aşiretlerinin muhtemelen Aladağlar çevresinde yerleştikleri bilinmekte.

Aladağ Halkı, Karsantıoğlu Aşiretinden olup, 10 ve 11. yüzyıllarında Oğuz Türklerinin Üç Oklar Kabilesine mensup. Bu günkü Aladağ İlçe Merkezinin bulunduğu yerde Rumlar ikamet etmekte iken, Türklerin gelmesiyle iki karye(köy) ye ayrılmıştır. Türklerin bulunduğu Karye Mansurlu adını almıştır. Rumların bulunduğu Karye ise Karaköy Karyesi olarak adlandırılmıştır. Rumlarla Türkler çok iyi geçinmişler, Türkler hayvancılık ve çiftçilikle uğraşırken, Rumlar bağ bahçe, şarap üretimi ve sanatla uğraşmışlar. Daha sonra Fransızların Adana’ yı işgal etmesi nedeniyle zayıf dönemde işbirlikçi olmuşlarsa da 1926 yılında mübadele yoluyla Yunanistan’ın Selanik şehrinin Derya Pladi Kentine yerleştirilmişler.

Aladağ ilçesinde Akören ve Mazıklı antik yerleşim kalıntılarını da görebilmek mümkün. Acısu yaylası için tırmanışa başlamadan 40-45 km'lik bir yolum olduğunu biliyorum. Fakat yollarda yağmurdan dolayı zorluklarla karşılaşabileceğim konusunda da beni uyarıyorlar. Karaçam ormanları içinden yolumuza devam ediyorum. Erçemiş çayı da bize eşlik ediyor. Yaklaşık 2 saatlik bir tırmanış sonrası 2200m deki Torosların zirvesindeki Acısu yaylasına varıyorum. Acısuyun tatsız sürprizi… Etraf derme çatma yapılarla donatılmış ve mevsimden dolayı kimseler yok. Eskiden sadece Yörüklerin kıl çadırları ile uğrak yeri olan yayla bugünlerde görünümünü değiştirmiş. Bu üzücü manzara içimi burkuyor ve çok kalmadan Hacer boğazına doğru yönümüzü çeviriyorum.

Hacer boğazı, oldukça dik bir boğaz, daha doğrusu devasa bir kanyon. Vadinin iki yanını saran Aladağlar inanılmaz güzellikteler. Ender bakir kalmış olan yerlerden biri olan Hacer Boğazını geçerken her biri kalem gibi gökyüzüne uzanan karaçamlar bizi selamlar gibi eşlik ediyorlar. Yolumuzu şaşırmadan bu boğazı aşıp Kapuzbaşı Şelalelerine varıyoruz. İlk bakışta insanı çılgına çeviren bir manzara. Dağlardan fışkıran sular, Zamanti nehrine karışıp gidiyor.

Kapuzbaşı şelaleleri, Kayseri’ye bağlı Yahyalı ilçesinin, Küçükçakır köyünün kuzeyinde bulunan Ensenin tepesinde yer almaktadır. Yahyalı’ya 55-65 km uzaklıktadır ve ulaşım iki ayrı yoldan sağlanmaktadır. Yollardan birisi Yahyalı-Dikme-Çamlıca-Ulupınar-Kapuzbaşı güzergahıdır. Bu yol 65 km’dir. Diğeri ise Yahyalı-Dikme-Delialiuşağı-Yeşilköy-Balcıçakırı-Kapuzbaşı güzergahıdır. Bu yol ise 55 km’dir.

Kapuzbaşı şelaleleri irtifa akışı itibariyle (70 m), Uganda’da bulunan Victoria çağlayanı (100 m) hariç, ABD’de bulunan Niagara’dan (55 m), Finlandiya’da bulunan İmatra’dan (25 m), Erzurum’daki Tortum’dan (50 m) ve Antalya’da bulunan Düden’den (25 m) daha büyüktür. Şelalelerin aktığı yerin rakımı 700 m’dir. Aladağ’ın zirvelerinde Aladağ -Aksu çayları, eriyen kar ve buzul suları ile beslenmektedir.

Yönümüzü Kapadokya’ya doğru çeviriyorum. Önümüzde 150 km'lik bir yol daha görünüyor. İlk önce Yahyalı oradan da Nevşehir’e ulaşacağım. Kapuzbaşı'ndan çıktıktan sonra Zamanti kanyonu görkemli manzarası ile beni büyülemeye devam ediyor. Yol, stabilize virajlı, engebeli olmasına rağmen hem kanyondan geçiyor hem de yanı başımda taşkın sularıyla akmaya devam eden Zamanti ırmağını seyrediyorum. Hava kararmasına rağmen tarihi Sinesos üzerinden yoluma devam ediyorum. Sinesos deresinde araç sürmek gerçekten ustalık gerektiren bir olay olduğunu tekrar hissediyorum.

Klikya’dan Kapadokya’ya uzanan bu tarihi yolu geçtikten sonra; kentlerin karmaşasından gelmiş olan bizler için “kuş uçmaz kervan geçmez” bu yerlerde tarif edilmesi mümkün olmayan hisler yaratıyor. Sanki Toroslar binlerce yıllık tarihini bizimle paylaşıyor. Anadolu bana bağrını açmış geçiş için izin vermişti.

Teşekkürler Toroslar

Hepiniz sevgiyle kalın

Melih Eriş


Yorumlar - Yorum Yaz

MELİH ERİŞ GEZİLERİ



MELİH ERİŞ VINTAGE




GEZGİNİN SEYİR DEFTERİ
GRUBUMUZ





FACEBOOK SAYFAMIZ


TÜRK MÜHRÜ PROJEMİZ

 

Takvim
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.778434.9178
Euro36.529236.6756
Site Haritası