• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Giza Piramitleri
    • Mısır
    • Machupicchu
    • Peru
    • Perito Moreno Buzulu - Patagonya
    • Arjantin
    • Taman Negara
    • Malezya
    • Amazonlar
    • Güney Amerika
    • Kukulkan Piramidi
    • Meksika
    • Java Adası
    • Endonezya
    • Mui Ne
    • Vietnam
    • Annapurna Ana Kamp
    • Himalayalar, Nepal
    • Ha Long Bay
    • Vietnam
    • Uyuni Tuz Çölü
    • Bolivya
    • Batu Cave
    • Malezya
    • Boracay
    • Filipinler Boracay
    • Sky Mirror
    • Malezya



İnsan kısa sürede neleri keşfedebilir? Yol aldıkça kendini, kültürünü, unuttuklarını,

belki de sadece
keşfetmenin hazzını...


Eğer kendini arıyorsan yönünü dağlara çevir, dağlarda gözlerini kapat, kulaklarınla
gör. Ağaçların fısıltılarını, böceklerin seslerini dinle. Binlerce yıllık uygarlıkların izini sür.
Keşif yolculuğu için yoldan çıkmaya hazır ol!
 Melih Eriş

.................................................
GEZİ YAZILARIM
MELİH ERİŞ REHBERLİĞİNDE GEZİLER
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam64
Toplam Ziyaret345129

MERSİN

AKDENİZ’İN İNCİSİ DÜNYA KENTİ



Doğu Akdeniz sahilinde, önemli bir liman kenti olan Mersin, palmiye ağaçlarıyla gölgelenen yolları, şehir parkı, modern otelleri, yakın çevresindeki tarihi kalıntıları ve sayısız kumsalları ile gezenler için her türlü seyir olanağı sağlamaktadır. Diğer taraftan Mersin, tarihte, Tarsus’lu Aziz Paul adı ile ve Mark Antuan'ın Kleopatra'ya evlenme hediyesi olarak Alanya ile Mersin arasındaki toprakları vermesi ile hatırlanır. 

Binlerce yıldan buyana verimli topraklarıyla yaşanılan, insanlarını besleyen, doğası ve şifalı sularıyla hayat veren, doğa ile dağın ölmez sevgilerini barındıran Mersin, birçok uygarlığın kurulduğu önemli bir yerleşim bölgesidir. Mersin, tarihi ve arkeolojik değerleri, Akdeniz kıyılarında bol güneşli günlerinin ilkbaharda başlayıp sonbahara kadar uzaması, 108 km'ye varan doğal koylarla, çam ormanlarıyla süslenmiş kıyı şeridi, Toros dağları ile deniz arasında bulunan sayısız doğal güzelliklerin yanında; yöresel ve uluslararası şenlikleri, efsaneleri, Türkmen ve Yörük kültürü, yayla yaşantısı, yöresel el sanatları bakımından çok zengin bir bölge olarak , turizm sektörü için önemli bir konumu ve potansiyele sahiptir.

Mersin de tatil turizmi, daha çok iç turizme yöneliktir. 1960'larda Silifke-Anamur yöresinde başlayan ve 1980'lerden itibaren Silifke-Mersin kıyı bandında narenciye bahçelerinin yok olması pahasına sürdürülen yazlık ev ve site yapımı, iç turizmi canlandırmış fakat doğayı yok etmiştir.

Hıristiyanlığın önemli bir haç yeri olan St. Paulus'un doğduğu evi ve Müslümanlar için kutsal bir yer olan Eshab-ı Kehf'in mağarasının ve Tarsus'da Şeyh Ali Semerkandi'nin türbesinin Gülnar yakınında bulunması, ilk kadın Azize Thekla'nın Silifke'de Meryemlik denilen dini bir alanda yaşamış olması, Mut Alahan Manastırı, İncil'in burada kaleme alınması, konsül toplantılarının buralarda yapılması gibi özellikleri nedeniyle, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için çok sayıda dinsel amaçlı ziyaret yerleri bulunmaktadır. Bilinen klasik tanımını çoktan aşmış bulunan turizmİ, tarihi yerler görmenin de dışına taşırmak önemlidir.

Ovalık Kilikia’ya indiğimde sıcaklık kendini iyice göstermeye başlıyor. Uzuncaburç’un serinliğinden eser yok buralarda. Mersin tarih ve gezilecek yer açısından o kadar zengin ki birkaç gün konaklama yaparak bu güzellikleri görme şansına sahip oluyoruz.

Cennet Cehennem ve Dilek Mağaraları, Mersin’den Narlıkuyu’ya doğru yol almaya başlıyorum. Dünya güzeli bir koya kurulan, Narlıkuyu balık lokantalarıyla ile meşhur olmuş ve Mersin çevresinde haklı bir ün kazmış durumda. Narlıkuyu’nun diğer bir ünü de, hemen yanı başında bulunan başka önemli Üç güzeller mozaiğiyle, ünlü Cennet, Cehennem çukurları ve Dilek mağarasının burada olması. 

Üçgüzeller mozaiği: Üçgüzeller mozaiğinin bulunduğu küçük müze, köyün meydanındadır. Romalı komutan Poimeinos burada yüzeye çıkan şifalı kaynak suyunun başına termal hamam yaptırmış ve hamam zeminini üç güzeller olarak tanımlanan göz alıcı mozaikle süsletmiş. Aglaia, Thalia ve Euphrosyne adlı üç yarı tanrıçayı çıplak ve dans ederken betimleyen mozaik figürü korumaya alınmış ve yapı küçük bir müzeye dönüştürülmüş. 

Çevredeki kaya yapısı mağara oluşumu için çok elverişli. Depremler ve aşınma sonucu oluşmuş irili ufaklı çok sayıda çöküntü-obruk, mağara bulunuyor bu bölgede. Cennet ve Cehennem çöküntüleri ve mağaraları bunların içinde en büyük ve etkileyici olanlarıdır. 

Cennet Çukuru: 70 metre derinlikte ve 80 metre genişlikte ve 250 metre uzunluğundadır. Cennet’e, Roma döneminden kalma 460 basamaklı merdivenle iniliyor. Merdiven ve onu izleyen patika Çukurun kuzeydoğu ucunda duvarlarla çevrili küçük bir Bizans şapeline götürüyor. Şapel, bölgenin en yüksek ve etkileyici mağarasının girişinde bulunuyor. Nefesinize, bacaklarınıza güveniyorsanız, mağaranın derinliklerine inmenizi öneririm. 

Cehennem çukuru: Cennet’in 75 metre doğusundadır. 120 metre derinlikteki çukura duvarlarının çok dik olması yüzünden, ancak teçhizatlı mağaracılar inebiliyor. Cehennem çukurunun bir de öyküsü var. Tanrı Zeus, ağzından alev fışkıran yüz başlı canavar Typhon’la girdiği savaşı kazanmış ve onu Etna Yanardağı’nda sonsuza dek gömmeden önce bu çukurda saklamış. 

Dilek-Astım Mağarası: Cennet-Cehennem çukurlarından 1 km yukarıdaki Dilek Mağarasının bulunduğu yerin panoraması da çok etkileyicidir. Bir tarafta Göksu deltası, öte tarafta Kızkalesi ve Erdemli sahillerine içine alan çok geniş bin panoramaya hakimdir. Mağaranın girişinde kafeterya ve hediyelik satan dükkanlar bulunmaktadır.

Dilek mağarasına 20-30 basamaklı merdivenle iniliyor. 3 galerisi gezilebilen mağaranın havasının astım hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor. Mağaradaki sarkıt ve dikitler özel ışıklandırmayla çok etkileyici görüntüler oluşturuyor. Mağaranın sakinleri olan yarasalar da görüntüyü tamamlıyor.

Adamkayalar Vadisi: Akkum ile Kızkalesi arasında Hasanaliler köyüne ayrılan yola girip yolun 6.kmsinden batıya 2 km’lik patika yola yönelirseniz, Şeytanderesi dolaylarında derin bir vadinin dik yamaçlarına oyulmuş 17 insan figürü ile 1 dağ keçisi kabartması görebilirsiniz. Bir Roma dönemi yerleşimi olan bu yer Adamkayalar vadisi olarak anılmaktadır.

Kızkalesi: Artık, yörenin en önemli turizm merkezi Kızkalesi’ndeyim. Kıyıdan açıkta küçük bir ada üzerindeki kale, Doğu Akdeniz’in simgesi sayılıyor. Kızkalesi, adını bu kaleden almış. İnce kumlu plajı ve yakınındaki Korykos antik kentinin de yarattığı ilgiyle çok gelişen Kızkalesi’nde çok sayıda nitelikli otel, restoran hizmet veriyor. 

Aslında Kızkalesi’nde bir değil iki kale bulunuyor. Karadan 200 m. açıktaki kalenin (Kızkalesi) yanı sıra, denize uzanan bir burun üzerinde bir diğeri (Korykos Kalesi) konumlanmış. Her iki kale de 12. yy başında Rubeniyan sülalesinden gelen Ermeni kralları tarafından Korykos kentini korumak için yaptırılmış. Korykos Kalesi ve Kızkalesi geceleri ışıklandırılıyor ve çok güzel bir görüntü oluşturuyor. Her iki kale de çok iyi korunmuş durumda. 

Sepetten Çıkan Yılan: Kız Kalesi’ne adını veren bir söylence var halk arasında. Buna göre, bir zamanlar yörede egemen olan krallardan biri, bir kızı olmasını çok ister, tanrıya yakarır dururmuş. Sonunda dileği gerçekleşmiş. Kralın kızı büyümüş, güzelliği ve iyilikseverliği ile herkesin sevgisini kazanmış. Kralın mutluluğuna da diyecek yokmuş. Günlerden bir gün kente bir falcı gelmiş. Kral falcıyı yanına çağırarak kızının geleceğini öğrenmek istemiş. Kızın eline bakan falcı irkilmiş birden, gördüklerini söylemek istememiş ama kralın ısrarı üzerine, kızını bir yılanın sokup öldüreceğini ve bu yazgıyı kimsenin değiştiremeyeceğini söylemiş. Kral kara kara düşünmeye başlamış. Kızının kaderini değiştirebilmek iç in kıyıya yakın bir adada bir kale yaptırmış ve kızını kaleye kapatmış. 

Kız ne olup bittiğini bilmeden, görkemli kalede yalnız, mutsuz bir yaşam sürüyormuş. Bir gün saraydan bir sepet üzüm gönderilmiş. Sepetin içinde genç kızın yazgısı gizleniyormuş. Üzümler arasından çıkan yılan kızı sokmuş ve yaşamına son vermiş.

Korykos: Korykos kent kalıntıları, Korykos Kalesinin kuzeydoğusuna doğru geniş bir alana yayılıyor. Kalenin hemen yanından geçen karayolu, kalıntıları ikiye bölüyor. Korykos kentinin kuruluşu ile ilgili somut bilgi yok. Korkykos kalesi’nden Mersin yönüne ilerlendiğinde karayolunun solunda kalan kalıntılar arasında en önemlileri, çok sayıdaki kaya mezarı, Ayaş kenti yönünde sıralanan Monastic Kilise, Justinianus dönemine tarihlenen Mezarlık Kilisesi, üzeri nişlerle süslü mermer blokları göz alıcı olan Bazilika ve şehrin merkezindeki katedral sayılabilir.

Ayaş: Kızkalesi’nin 3 km doğusundaki Ayaş köyü sınırları içinde Elaeusa/Sebaste antik kenti kalıntıları bulunuyor. Anayol kenarındaki kahveye arabamızı park edip, kenti dolaşmaya başlıyoruz. Kalıntılar Korykos kenti kalıntıları ile neredeyse birleşmiş gibi. Kentte şu anda bir İtalyan Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü tarafından Koç Vakfı desteğiyle kazı ve restorasyon çalışmaları sürdürülüyor. Kentin M.Ö. 2. yüzyılda kurulduğu tahmin ediliyor. Roma ve Hristiyanlık döneminde parlak bir ada şehri olan Elaeusa, M.S. VI. yüzyılda limanının kumla dolması ve adanın kara ile birleşmesiyle eski parlak günlerini kaybediyor. Kentin adının anlamı zeytinciktir. 

Çatıören ve İmrizli: Ayaş’tan çıkılabilen iki ayrı antik yerleşim daha var. Çatıören ve İmirzili olarak adlandırılan bu iki kent için oldukça bozuk olan 11 km’lik yolu çıkmayı göze almak gerek. Araçlarımız bu konuda bize yardımcı oluyor ve zorlanmadan bu parkuru aşıyoruz. Aracınızın altı biraz yüksekse ve hoplamalı zıplamalı yolculuğu göze alıyorsanız bu iki kent kalıntılarını kaçırmayın deriz.

Çatıören ve İmirzili büyük olasılıkla Olba krallığına bağlı olarak kurulmuş. Her iki kentte de kalıntılar oldukça iyi durumda ve gerçekten çok etkileyici. Kentlerin tarihi üzerine bilgi yok. Ören yerlerinde de açıklayıcı bilgi de bulunmuyor. Her şey sizin keşfinize kalmış.

Kanlıdivane: Bölgedeki ilginç ören yerlerinden biri olan Kanlıdivane’ye ulaşmak için Ayaş’ı Mersin yönünde 3,5 km geçtikten sonra sola dönüp kuzeye 4 km daha gitmek gerekiyor. 

Antik adı Kanytelis ya da Neapolis olan kentin nekropolündeki mezar anıtları, özellikle alacakaranlıkta esrarengiz bir görünüm alıyor. Ören yeri derin bir çukur (obruk) çevresine kurulmuş. Efsaneye göre suçlular bu çukura atılır ve vahşi hayvanlara yem yapılırlarmış. Belki de Kanlıdivane adı buradan geliyor. Güney yamacında 5 kişilik bir ailenin, kuzey yamacında ise elinde kılıç tutan bir askerin kabartmalarının bulunduğu çukura patika ve merdivenlerle inilebiliyor. Çukurun kuzey kenarında kentin şu anda ayakta kalan en büyük yapısı olan bazilikanın duvarları yükseliyor. Kentte en az 4 tane daha bazilika var. Bir bölümü büyük ölçüde tahrip olmuş. 

Oldukça geniş bir alana dağılmış kent kalıntıları arasında, nekropoldeki kaya mezarları, helenistik kule(obruğun güneyinde), hamam ve sarnıçlar bulunuyor. Sarnıçlara dikkat, düşebilirsiniz.

Limos: Erdemli’ye doğru ilerlerken yol üzerindeki yerleşimlerden biri de Limonlu’dur. Antik adı Limos olan Limonlu şimdilerde tatil siteleriyle yazlıkçıların kenti görünümünde. Ana yoldan 500 metre içeride ise Limos kalesi kalıntıları gözünüze çarpacak.

Erdemli, Mezitli ve Viranşehir (Pompeipolis) Artık Mersin’e yaklaşıyorum. Erdemli ilçesinin turizm açısından zengin bir kimliği yok. 

Erdemli Talat Gökdemir Çamlığı, günübirlikçilerin yanı sıra, çadır kurmak isteyenler ve karavanlarıyla gezenlere de hizmet veriyor. Karayolu ile kumsal arasında 50 metre genişlik ve 2 km uzunluğundaki bir alanı kapsayan çamlığın kamp alanına elektrik, su veriliyor. Küçük bir lokanta da var. 

Erdemli’den 23 km sonra Mezitli’ye ulaşılıyor. Mezitli artık Mersin’le birleşmiş durumda. Konaklamak için uygun tesisler var.

Mezitli’den 2 km içerideki Viranşehir’de Pompeipolis antik kent kalıntıları görülebilir. Pompeipolis çok önemli bir Roma kentiydi. 6. Yüzyıldaki büyük depremde hemen bütünüyle yıkılmış. Bu nedenle olsa gerek Viranşehir diye anılıyor. 

Deniz kenarına inen 450 metre uzunluktaki ve 10 metre genişlikteki antik caddenin 200 sütunundan bugüne 40’ı ulaşabilmiş. Sütunları üzerinde insan ve hayvan figürleri bulunan caddenin 2. ya da 3. yüzyılda yapıldığı sanılıyor. Mezitli aynı zamanda Mersin’in sayfiye yeri niteliğinde. Çok katlı tatil siteleri tüm kıyı boyunu kaplamış, yüksek bir duvar oluşturmuş. Pompeipolis kalıntıları da bu siteler arasında neredeyse kaybolup gitmiş.

Soloi-Pompeipolis: Mersin'e 10 km. uzaklıkta Mezitli İlçesi'ndedir. İlk olarak M.Ö. 11.yüzyılda, daha sonra M.Ö. 7.yüzyılda Rodos kolonileri tarafından kurulmuştur. Bu şehre güneş anlamına gelen Soloi adı verilmiştir. M.S. 527 yılında meydana gelen depremle şehir tamamen yıkılmış ve geriye sadece sütunlu caddenin bir kısmı, liman, höyük, hamam kalıntısı ve bir su kemeri kalmıştır. 

Farklı rotalarda buluşmak üzere.

Hepiniz sevgiyle kalın.

Melih Eriş

Yorumlar - Yorum Yaz

MELİH ERİŞ GEZİLERİ



MELİH ERİŞ VINTAGE




GEZGİNİN SEYİR DEFTERİ
GRUBUMUZ





FACEBOOK SAYFAMIZ


TÜRK MÜHRÜ PROJEMİZ

 

Takvim
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Site Haritası