• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Giza Piramitleri
    • Mısır
    • Machupicchu
    • Peru
    • Perito Moreno Buzulu - Patagonya
    • Arjantin
    • Taman Negara
    • Malezya
    • Amazonlar
    • Güney Amerika
    • Kukulkan Piramidi
    • Meksika
    • Java Adası
    • Endonezya
    • Mui Ne
    • Vietnam
    • Annapurna Ana Kamp
    • Himalayalar, Nepal
    • Ha Long Bay
    • Vietnam
    • Uyuni Tuz Çölü
    • Bolivya
    • Batu Cave
    • Malezya
    • Boracay
    • Filipinler Boracay
    • Sky Mirror
    • Malezya



İnsan kısa sürede neleri keşfedebilir? Yol aldıkça kendini, kültürünü, unuttuklarını,

belki de sadece
keşfetmenin hazzını...


Eğer kendini arıyorsan yönünü dağlara çevir, dağlarda gözlerini kapat, kulaklarınla
gör. Ağaçların fısıltılarını, böceklerin seslerini dinle. Binlerce yıllık uygarlıkların izini sür.
Keşif yolculuğu için yoldan çıkmaya hazır ol!
 Melih Eriş

.................................................
GEZİ YAZILARIM
MELİH ERİŞ REHBERLİĞİNDE GEZİLER
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam103
Toplam Ziyaret345168

DOĞU AKDENİZ - ÇUKUROVA

TÜRKİYE’NİN CAN DAMARI OVALIK KİLİKİA

Tarsus’dan Çukurova’ya doğru yol almaya başladığımda artık Torosların görüntülerinden iyice uzaklaşıyorum.. Ekim yapılmış olan tarlaların arasından geçen yolun her iki tarafını da sarmalamış olan mısır tarlaları ve buralarda alın terinin karşılığını almak için çalışan insanları görebiliyorum.

Çukurova, çöküntü alanlarında Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin getirdiği alüvyonların yığılması ile oluşmuş Türkiye’nin en büyük delta ovasıdır. Adana ovası da denilmektedir.

Adana ve Çukurova bölgesi eski devirlerden beri önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Tarihi belgelerde Kilikia olarak geçen Çukurova'dan, Boğazköy'den çıkarılan Hitit yazılı levhalarında, Uru Adania (Adana ülkesi) diye söz edilmektedir.

Ovalık Kilikia, Mersin'den İskenderun Körfezi'ne kadar uzanan kesimlerdir. İki Kilikia'yı ise Lamas (Limonlu) çayının birbirinden ayırdığı kabul edilir. Günümüzde Dağlık Kilikia Taşeli yarımadası, Ovalık Kilikia ise Çukurova olarak adlandırılır.

Çukurova bölgesinde 7 milyon insan yaşamını sürdürmektedir. Zengin bir tarım alanı olan Çukurova, varlığını, tarım ürünleri işleyen sanayi kuruluşlarının fazlalığına, karayolları ile Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu'ya bağlanmasına borçludur. Çukurova 16 bölgeden oluşmaktadır.

Düziçi ovası, yer fıstığı üretiminde Türkiye'nin en önde gelen bölgesidir.  Çukurova’nın en verimli kesimi Mersin ili sınırların içerisindeki Tarsus ovasıdır.

Çukurova nitelikli toprakları ve uygun iklim koşullarıyla ülkemizin en verimli, aynı zamanda en büyük delta ovasıdır. Deltanın çok büyük kısmı tarımsal amaçlarla kullanılmaktadır. Ovadaki ana ürün pamuktur. Diğer önemli ürünler çeltik, karpuz, kavun, çilek, hububat ve turunçgillerdir. Deltanın tamamı dikkate alındığında göl ve civardaki nüfus yoğunluğu ve tarımsal verimin üst kesimlere nazaran daha düşük olduğu görülmektedir. Ancak, üst kesimlerdeki tarım alanlarının yerleşme ve sanayiye açılması, hızlı nüfus artışı ve yoğun göç deltadaki doğal alanlar üzerindeki baskının artmasına neden olmuş; göl çevresindeki geçici sulak alanların tamamına yakını direne edilerek tarıma açılmıştır. Yine, göl çevresindeki kumullar düzeltilerek kavun, karpuz ve çilek alanlarına dönüştürülmüştür.

Çukurova’yı geçmek için tamamen derinliklerine kadar yol alıyorum. Haritada gösterilen yolların bazılarını bulmakta zorlanıyorum. Köy halkı bana yolumu bulmamda sık sık yardımcı oluyorlar. 

Önümde aşmam gereken Seyhan nehri var, fakat yaz aylarının getirmiş olduğu kuraklık Çukurova’yı da vurmuş durumda. Seyhan nehrini aşmak için kullanılan sallar sadece köprü vazifesi görüyorlar. İlginç olanı da sanki salla geçiyormuşsunuz gibi ücret alınması. Karşı tarafa geçtiğimde o devasa nehrin suyunun ne kadar azaldığı üzülerek seyrediyorum. Tozlu topraklı yollarda ilerlerken eğreti bir tabela dikkatimi çekiyor. “Hıdır Baba Türbesi” kayıtlarda görünmüyor fakat gerçek bir türbe. Ziyaret ediyorum. Girişteki yazı dikkatimi çekiyor “Ziyaret etmesini bilmiyorsan içeri girme” . ayakkabılarımı dışarıda bırakarak türbe ziyaretimi de yapmış oldum..

Çukurova’da deniz yönüne doğru ilerlediğimde karşıma bir çok delta ve göller çıkıyor. Bu göllerin çoğu da göçmen kuşlara ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan biri denizin dibinde olup denizle bağlantısı olmayan Tuzla Tuz gölüdür. Burada İsveçli kuş araştırmacılarına rastlıyorum. 

Sahil yolunu takip ederek gecelemeyi Adana iline bağlı Karataş’da yapacağım. Karataş’da oldukça büyük Akyatan Dalyan gölü bulunmakta. Bu göl aynı zamanda büyük bir kuş cenneti olarak geçiyor. Kapıdaki görevlilerden izin alıp biraz çevreyi gezme fırsatı buluyorum. Burada dalyan balıkçılığı da yapılıyor. Harika bir yer!

Bugünkü rotam, Hurma Boğazını aşarak sahil yolundan İskenderun’a varabilmek. Hurma boğazı Ceyhan nehrinin Akdeniz’e döküldüğü noktadır. Mevsimin uygun olması nedeni ile bu boğazı bir aksilik olmazsa 4x4 cipimle geçmeyi planlıyorum. Boğaza geldiğimde karşı kıyıya yaklaşık 40 metrelik bir mesafe var,  su seviyesi oldukça düşük fakat kumluk bir zemin var ve deneyeceğim. Dönüş yok!. Hurma boğazına ulaşan bir yol yok,  sahilden kum sürüşü yaparak gelebilmiştim. Karşı tarafta ne gibi sürprizlerin beklediğini bilememek de çok heyecan verici.

Karşı kıyıdayım, bu tarafta belli belirsiz kum üzerinde bazı kamyon izleri var. Bu izleri takip ederek Ovalık Kilikia’da yolumu bulmaya çalışıyorum. Etrafta kimseler yok! Bir kulübe ve köpek beliriyor bir anda karşıma, arkasındanda eli tüfekli bir adam. Her iki tarafta şaşkın! Bir selamlaşma ortamı yumuşatıyor. Kum yoldaki gerekli tarifi aldıktan sonra Yelkoma dalyanına doğru yöneliyorum. Yolar çok bozuk, her tarafım toz içinde kalıyor. Bu bölgelerde yerleşim yok. Geçtiğim tüm dalyanlar 1994 yılında milli parklar koruma alanı olarak ilan edilmiş.

Çukurova’nın bu doğal güzelliklerini görmek için biraz yol kat etmeniz gerektiğini söylemek zorundayım.

Aigeai-Yumurtalık: Yolumun üzerinde tarihteki adı Aigeai olan Yumurtalık ilçesinden geçiyorum. Göz alabildiğince kumsal sahil şeridine sahip olan Yumurtalık, turizm ve konut yatırımcılarından yeteri kadar ilgi görmemiş.

Kilikia medeniyetinin önemli şehirlerinden biri olmuş Aigeai. Tarihi esere rastlamak mümkün olmuyor. Sadece Kanuni Sultan Süleyman’ın Suriye seferinde dinlenmek için yaptırmış olduğu Süleyman kalesinin birkaç parçası günümüze ulaşabilmiş.

Yolum şimdide boru hatları ile ün yapmış olan BOTAŞ’dan geçiyor. Uzaktan limanını görebildiğim BOTAŞ'ta limana yanaşmış gemilerin yoğunluğunu gözlemleyebiliyorum.

Issos Harabeleri: İssos, binlerce yıldan beri değişik söylencelere tanıklık etmiş olup, Akdeniz’in doğu kesiminde Erzin sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehrin sahipsiz kalıntılarına Erzin'e 7 km mesafedeki İstasyon Mevkiinde rastlamak mümkündür. Aslında Pers şehri olan Issos, tarihin en büyük savaşlarından birisi olan Issos savaşının geçtiği yerdir. Burada Makedonya Kralı Büyük İskender Pers Hükümdarı III. Darius' u yenilgiye uğratmıştır. Bugün Antik Issos kentinde geçmişin izlerini taşıyan su depoları, su kemerleri ile mabet ve şehir kalıntıları görülebilir.

Bu sahipsiz tarihsel güzellikleri gördükçe, süregelen yaşamda, anıların gerisine düşerek, bizi sınırlayan doğa içinde tarihe ve sanata karşı tavrımızın farkında değiliz aslında. Gelmek istediğimiz uygarlık düzeyinin tüm gelişim hallerini düşündüğümüzde ileri doğru işleyecek olan bilincimizi geçmişle bütünleştiremeyip günü birlik yaşıyor ve algılamakta zorlandığımız zamanın ilerleyen sürecine tanık oluyoruz.

Alexandretta / İskenderun: Bugünkü İskenderun kentidir. Geçmişinden günümüze pek az şey kalmıştır. Antakya’dan İskenderun’a girişteki liman kalıntılarına ait duvarlar ile şehir merkezindeki tarihi binalar hala mevcudiyetini korumaktadır. Günümüzde gittikçe şehirleşen yapısı ile büyük bir liman kenti görünümü almasını sağlamıştır.

Bu gece İskenderun’a 27 km mesafede olan Gülcihan sahil köyünde kampımı kurarak geceliyorum.

Rosus/Arsuz: Artık Doğu Akdeniz kıyısının iyice Suriye sınırına yaklaşan bölgelerinde ilerliyorum. İskenderun Antakya karayolu üzerinde şehirden 1 km sonra sağa dönen 33 kmlik asfalt ve sahil bir yol. Ziyaretçileri antik dönemlerde Rosus adıyla bilinen bugünkü Uluçınar (Arsuz) sayfiye yerine varıyorum. Burada çok fazla yerleşik yabancı yaşamlarını sürdürmektedir. Kasabada bu sebeple Avrupai bir görünüm almış.

Arsuz, Doğu Akdeniz’in en güzel koylarından birinde denize kadar uzanan bir yarım ada üzerinde kurulmuştur. Tertemiz denizi ve incecik kumuyla son yıllarda bölgenin önemli bir turizm merkezi haline gelmiştir. Ele geçen buluntulardan, kalıntılardan ve yazılı kaynaklardan yöre en parlak dönemini Romalılar döneminde yaşadığını açıklamaktadır. Ünlü tarihçi ve coğrafyacı Strabon’a göre, Arsuz Kilikia bölgesinin en önemli en şehirlerinden birisiydi. Orta çağda Port Bonel adıyla tanınan Rosus kentinden günümüze nekropol, antik yapı, mozaikler ve bazı yapı kalıntıları ulaşmıştır. Uluçınar’ın 8 km güneyindeki Sütunlu Liman Hellenistik döneme ait bir limanın kalıntılarıdır. Oldukça bakımsız görünen bu antik kentin kalan parçaları da toprakla bütünleşmelerine az bir zaman kalmış.

Doğu Akdeniz sahilinden herkese sevgiler.

Farklı rotalarda buluşmak dileği ile.

Melih Eriş

 


Yorumlar - Yorum Yaz

MELİH ERİŞ GEZİLERİ



MELİH ERİŞ VINTAGE




GEZGİNİN SEYİR DEFTERİ
GRUBUMUZ





FACEBOOK SAYFAMIZ


TÜRK MÜHRÜ PROJEMİZ

 

Takvim
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Site Haritası